Hac, Hicretin dokuzuncu yılında farz olmuştur. “Azık ve binek bakımından yoluna gücü yeten her kimsenin o Beyt'i haccetmesi, insanlar üzerinde Allah'ın hakkıdır, farzdır…..” (Al-i Imran suresi, ayet: 97) Hac; hem mal, hem de beden ile yapılan bir ibadettir. Belirli şartları taşıyan müslümanların ömründe bir defa hacca gitmesi farzdır. Allah'ın her emrinde olduğu gibi haccın farz kılınmasında da bir çok hikmetler ve faydalar vardir. Farklı farklı beldelerden dilleri, renkleri ayrı olan ve bu mukaddes topraklara gelen müslümanların tek gaye etrafinda bir araya gelmesi ve hep birlikte Allah'a yönelmesi, Müslümanların birbiri ile tanışmalarını, kaynaşmalarını ve birbirlerinin dert ve sıkıntılarına çare bulmalarını sağlar. « Bir kimse Hacceder ve hac esnasinda fena söz söylemez ve büyük günahlardan çekinir, küçük günahları işlemekte israr etmezse, o kimse, günahlarından arınarak annesinden doğduğu günkü gibi Hac'dan döner. » (Riyazü's-Salihin, c.II, s. 522) Hac Kimlere ve Ne Zaman Farzdır ? Aşağıdaki şartları taşıyanlara hacca gitmek farz olur: 1) Müslüman olmak Saydığımız bu şartlardan başka hac vazifesini bizzat yapmak için şu şartların da bulunması gerekir. Bunlara haccın edasının şartları denir. Haccın Farz Olmasın Şartları Bir kimseye haccın farz olması için sekiz şart vardır. Şöyle ki: 1) Müslüman olmalıdır. Gayri müslimler hac ile mükellef değildir. Meselâ: Muharrem ayında hacca yetecek kadar malı olan kimse, bunu bir iki ay içinde başka bir yere harcayip da, memleketinde hacca gidilmesi, âdet olan bir zamanda elinde mal kalmamış olsa, kendisine hac farz olmuş olmaz: Ödünç ve ikram suretiyle verilen azık ve binek yeterli sayılmaz. Bu ikram minnet altında bırakmayacak kimseler tarafindan olsa bile hüküm aynıdır Onun için Hac etmek üzere bağış yapılan bir malı kabul etmek herhalde gerekmez. Bununla beraber Mekke-i Mükerreme'ye on sekiz saatten yakın bulunan yerlerdeki müslümanlar için yaya yürümeye güçleri olunca binek bulunması şart değildir. (Imam Malik'e göre, azık ve binek için yeterince imkâna sahib olmak şart değildir. Bu konuda Mekke'ye gidip en düşük şartlarla hac işlerini yerine getirmeğe imkân bulunmasi yeterlidir. Onun için fazla güçlük bulunmaksızın yaya olarak veya kira ile karşılayabileceği bir binek ile hac etmeğe ve yiyecek harcamalarını sanatı ile yolda yürüdükçe elde etmeğe gücü olan bir müslümana canı ve malı için bir tehlike yoksa, hac farz olur. Yurdunda ailesine bir nafaka bırakıp bırakmaması fark etmez. Ancak nafakasız kalmakla helâk olmaları korkusu olunca, o zaman hac ile yükümlü olmaz.) 1) Vücutça saglıklı olmak Bu saydığımız şartlara sahip olan bir kimsenin önündeki ilk hac mevsiminde hacca gitmesi farz olur. Haccın Vacibleri Haccın vacibleri şunlardır: 1) Ihrama mikat denilen yerlerden başlamak. 13) Mina denilen yerde küçük taş yığınlarına (cemrelere) ufacık taşları atmak. Buna "Remy-i Cemerat = Taşları atmak" denir. Şöyle ki |
Mekke şehrine iki saatlik mesafede bulunan Mina kasabasında MİNA'DA ŞEYTAN TAŞLAMA birbirine bir ok atimi kadar uzak üç yerde üç taş yığını vardır. Bunlara Mina'dan Mekke'ye doğru sırası ile : "Cemre-i Ula, Cemre-i vusta, Cemre-i Akabe" adi verilmiştir. Bu taş yığınlarının her birine Kurban Bayramının birinci, ikinci ve üçüncü günlerinde: "Bismillâhi Allahu Ekber" denilerek yedişer taş atılır. Bu yedi taş birden atılsa, yeterli olmaz, bir taş yerine geçer.
Bu taşlar üç metre uzaklıktan atılır. Taşların cemre yakınlarına düşmesi de yeterli olur. İki metre kadar uzağa düşenler yeterli olmaz. Yeniden atılmaları gerekir. Taşları atacak olan şahıs hasta olsa, eline konulacak taşları atar veya bu taşları onun adına başkası atar. Baygın düşen kimse adına da taşlari başkası atar. Hac işlerinde böyle baskası yerine görev yapmak, zaruret sebebiyle caizdir. Akabe Cemresinde ilk taş atmakla Telbiye'ye son verilir. Artık "Lebbeykallahümme Lebbeyk...." denilmez. Yapılan telbiyelere bu anda karşılık manevî mükâfat verilmiş olur. (Imam Malik'e göre, Arefe gününün zevalinden sonra Telbiye'lere son verilir. Çünkü o gün Arafat'da durmakla yapılan ibadetler kabul olunmuş ve haccın büyük bir rüknü yerine getirilmiş olur.) Bu taşların atılmalarındaki hikmet, Yüce Allah'in ilminde saklıdir. Bu, bizim için gerekli olan bir ibadet emridir. Biz bunu yapmakla Yüce Allah'in emirlerine kayitsız şartsiz itaat ve bağlılığimızı göstermiş oluruz. Bir de kötü ruhlara ve şeytan vesvesesine karşi olan nefretimizin bir işareti ve belirtisidir. Hazret-i Ibrahim Aleyhisselâm'ın sünnetine bağlılığın da ince bir anlamını taşır. 14) Mina'da taşları attıktan sonra Kurban kesmek. Bundan sonra da Harem bölgesi içinde ve kurban bayramının ilk üç gününden birinde saçları traş etmek veya kısaltmak. Şöyle ki: Kurban kesmek, hac ile umrenin her ikisini yapanlara vacibdir. Bu görevi yapmak, hac ile umreyi birlikte yerine getirme nimetine şükür karşılığıdır. Yalnız farz hac yapan ve mikat dışından gelenlere, misafir olduklarından kurban kesmek vacib değildir. Isterlerse nafile olarak kesebilirler. Kadınlar saçlarının ucundan biraz kırkarlar.. Saçları traş etmeğe Halk, biraz kısaltmaya da Taksîr denir. Bunları yapmak, İmam Azam'a göre belli bir yer ve zamana bağlıdır. Yalnız Harem bölgesinde ve kurban kesme günlerinde yapılabilirler. Imam Ebû Yusuf'a göre bunlar bir yere ve zamana bağlı değildir. Bunlar sonradan baska bir yerde de yapılabilir. Imam Muhammed'e göre zamana bağli değilse de, belli bir yere bağlıdırlar. Buna göre, kurban kesme günlerinden sonra da yapılabilir. Fakat Harem bölgesinde yapılması şarttır. Başka bir yerde yapılırsa, ceza olarak bir koyun kurban etmek gerekir. Traş olmak (halk), taksîrden (saç kısaltmaktan) daha faziletlidir. Saçsız olanlar başlarının üzerine usturayı gezdirmekle bu vacibi yerine getirmiş olurlar. Haccın vaciblerinden birini terk etmek, haccin sıhhatine engel olmaz. Fakat ceza olarak yalnız kurban kesmek gerekir. Kurbanin eti Mekke fakirlerine dagitılır. Bununla beraber terk edilen bir vacib yeniden yapılınca, ceza düşer. Abdestsiz yapılan bir tavafı yeniden yapmak gibi... Haccın Sünnetleri Farz haccın sünnetleri şunlardır : 1) İhrama girerken gusletmek veya abdest almak. Bu yıkanma, yalnız temizlik maksadı iledir. Bundan dolayi hac için ihrama girecek bir kadın adet görmekte veya lohusa ise, temizlik için yıkanması sünnettir. 2) İhram'ın sünneti niyetiyle iki rekat namaz kılmak. Bu namazın ilk rekatında "Kâfirûn" sûresini ve ikinci rekatında "İhlâs" sûresini okumalıdır. 3) İhram için beyaz ve temiz iki parçadan ibaret örtüye bürünmek. Bunların yenisi ve beyaz renklisi, yıkanmısından ve başka renklerden daha iyidir. 4) İhramdan önce gülyağı gibi hoş koku sürünmek. 5) İhramdan sonra her seher vaktinde, her namaz kılısta, her yokuşa çıkışta ve inişte; her yolcu kafilesi ile karşılaşmada orta bir sesle üç defa Telbiye getirmek (Lebbeykallahümme Lebbeyk.... demek). 6) Telbiyelerden sonra, Peygamber Efendimize çokça salât ve selâm okumak. 7) Salât ve selâmdan sonra Yüce Allah'a yalvarmak ve özellikle şu duayı okumak: |
Anlamı: "Ey Allah'ım! Ben senden rızanı ve cennetini dilerim. Gazabından ve ateşinden sana sığınırım."
İmam Muhammed'e göre, belli ve aynı duayı devamlı olarak yapmak, kalbin ince duygusunu giderir ve samimiyete aykırı olur. Bir alışkanlık halini alarak tam bir anlayışla yapılmamış bulunur. Onun için herkes dilediği şekilde dua etmelidir, bu müstahabdır. Bununla beraber Peygamber Efendimizden nakledilen dualari bereketlenme maksadı ile okumak güzeldir. 8) Mekke-i Mükerreme'ye girmek için yıkanmak ve gündüz vakti girmek, Kâbe'yi görünce dua etmek, Beytullah'ın önünde tekbir ve tehlilde bulunmak. 9) Afakî olanlar (Mikat dışından gelenler) için kudum tavafı yapmak.Geç kalıp da Mekke'ye girmeden Arafat'a çıkanlardan bu Kudûm Tavafı düşer. 10) Mekke'de bulundukça zaman zaman nafile olarak Tavaf etmek. 11) Ziyaret Tavafında erkeklerin "Iztiba" etmeleri (Tavafa başlamadan önce, omuza alınan örtüyü sağ koltuğun altından geçirerek sol omuz üzerine atmaları.) 12) Ziyaret tavafının ilk üç şartında erkeklerin "Remel" yapmaları (adımlarını kısaltarak ve omuzlarını silkerek çalımlı bir şekilde yürümeleri) Bu hareket hacıların güç ve sağlamlıgına bir işarettir. Resullüllah Efendimiz kaza olarak yerine getirdikleri Umre haccı esnasında ashab-ı kiramla beraber bu şekilde tavaf ederek, karşıdan seyreden ve ashab-ı kiramın zayıf düştüklerini sanan Mekke'lilere müslümanlarin kuvvet ve yiğitliğini göstermek iştemişti. Peygamberimizin bu sünneti hâlâ uygulanmaktadir. Bu Remel, Kudüm Tavafında yapılabilirse de, Ziyaret Tavafında yapılması daha faziletlidir. Sader Tavafında ise yapılmaz. 13) Safa ile Merve arasinda Sa'y ederken oradaki iki yeşil direk (ışık) arasını erkeklerin koşarak geçmeleri ve sonra yavaşlamaları. Bu hızlı yürüyüşe "Hervele" denilir. 14) Zilhicce ayının yedinci günü öğle namazından sonra Mekke'de tekbir hutbe okunup insanlara hac işlerini (menasiki) öğretmek. 15) Zilhicce'nin sekizinci günü, güneşin doğmasından sonra Mekke'den Mina'ya çıkmak ve o gece Mina'da kalmak. Mina Harem Bölgesindedir. 16) Zilhicce'nin dokuzuncu günü, güneşin doğusundan sonra Mina'dan Arafat'a çıkmak. Arafat'da en büyük Islâm idarecisi veya onun görevlendireceği kimse, öğle namazı ile ikindi namazıni birlikte olarak öğle vaktinde kıldırır. Zevalden sonra ve namazdan önce iki hutbe okur. Insanlara Arafat ile Müzdelife'de bir müddet durup beklemelerini (vakfe yapmalarını) söyler ve hac ile ilgili bazı bilgiler verir. 17) Kurban Bayramının ilk gününde bir hutbe okumak ve haccın geri kalan görevlerini anlatmak. Bu hutbe ile beraber üç hutbe okunmuş oluyor. 18) Arafat ve Müzdelife'de kılınan namazlarda yalvarıp yakararak dua etmek ve göz yaşları dökmek veya döker gibi bir tavır takınmak. Hem kendisi, hem de ana-babasi için ve bütün müslümanlar için hayırlı dualar yapmak. Arafat, Harem bölgesi dışında bulunan bir sahadır. Burada hacıların duruşu cuma gününe rastlasa, cuma namazı kılınmaz. 19) Güneşin batışından sonra Arafat'dan yavaş yavaş inmek. Müzdelife'ye varıldığı zaman gelip geçenlere engel olmamak için vadiden yüksekçe bulunup "Mes'ar-i Haram" denilen "Kuzah" tepesi yakınında konaklamak. 20) Bayram gecesi Müzdelife'de kalıp Bayram sabahı Mina'ya inmek. Nahr, (kurban kesme) günlerinde bütün yol eşyası ile beraber Mina'da kalmak. 21) Mina'da taşlar atılırken Mina'yı sağa ve Mekke'yi sola almak. Sırasıyla önce Cemre-i Ulâ'yi, sonra Cemre-i Vusta'yi, daha sonra Akabe Cemresini taşlamak ve bu son cemrede taşlari aşağıdan yukarıya doğru atıvermek. 22) Taşlamaya ilk gün, güneşin doğması ile zevali arasında, diğer günlerde ise zeval ile güneşin batışı arasında başlamak. 23) Mina'dan Mekke'ye acele inmek isteyen kimse için Zilhicce'nin onikinci günü güneşin batışından önce yola çıkmak. Güneşin batışına kadar beklemek günahtir. 24) Mina'dan Mekke'ye inerken Muhaseb ve Ebtah denilen düz bir yerde azıcık duraklamak. 25) Veda tavafından ve iki rekat namazdan sonra Zemzem suyundan, Kâbeye bakarak ayakta kana kana içmek ve bu mübarek sudan başa ve bedene dökünmek. 26) Hacer-i Esved ile Kâbe kapısı arasında bulunan Mültezem isimli yere göğsünü ve yüzünü koyup sürüvermek. 27) Kimseye zahmet vermeksizin Kâbe'nin örtülerine yapışıp duada bulunmak. Kâbe içine girmek mümkün olunca, tam bir edeb ve hürmetle girip iki rekat namaz kılmak. Kâbenin örtüsüne sarılmak, Mültezem'e sürünmek, Allah'in rahmetine yakınlığın bir nişanıdır. Beytullah'a olan muhabbetin ve Yüce Allah'in mağfiretini ısrarla istemenin ve Vacib Tealâ Hazretlerine sığınmanın bir işaretidir. 28) Medine-i Münevvere'ye gidip Peygamber sallallahu aleyhi vesellem'i ziyaret etmek. |
Haccin sünnetlerini terk eden faziletten mahrum kalir. Daha Ravza-i Mutahhara dogrusu günâh islemis olursa da, üzerine kurban kesmek gibi bir ceza gerekmez. (Safiîlere göre, Arefe gecesi Mina'da kalmak sünnettir. Tesrîk (bayram) gecelerinde kalmak ise vacibdir.)
Haccin Edebleri Hac yolculugunda bulunacak kimselerin gözetecekleri bir kisim edebler vardir. Baslicalari sunlardir: 1) Tam helal bir mal ile hac etmelidir. Çünkü helal olmayan bir mal ile hac yapilmasi haramdir. Haccin Nevileri Hac, farz, vacib ve nafile kisimlarina ayrildigi gibi, ifrad hac, temettü hac ve kiran hac nevilerine de ayrilir. Söyle ki: Farz Hac Üzerinde Uygulama Ziyaret Tavafindan sonra âdet gören kadindan vacib olan veda tavafi düser. |
Haccin RükünleriHaccin rükünleri, mahiyetini teskil eden farzlari ikidir: Biri, Arafat'da bir müddet beklemek, digeri de Kâbe-i Muazzama'yi farz manada tavaf etmektir. Vakfe Arafat, Mekke-i Mükerreme'nin güney dogusunda alti saat uzaklikta bulunan bir yerdir. Hac yapacaklar için Arafat'da durmak zamani, Zilhice ayinin dokuzuna rastlayan Arefe gününün zeval vaktinden itibaren Kurban bayrami ilk gününün fecrinin dogusuna kadar olan zamanin herhangi bir kismidir. Bu müddet içinde bir dakika dahi olsa, beklemekle bu farz yerine gelmis olur. Bu arafat'da uyanik bir halde durmakla uyumak veya baygin bulunmak halleri esittir. |
Belirtilen müddetten önce veya sonra, Arafat'da durmakla "Vukuf" farizasi yerine getirilmis olmaz. Ancak Zilhicce'nin hilâlinde sübhe olur da Zilkade otuz gün olarak tamamlanmis bulunur ve sonradan Zilkade'nin yirmi dokuz gün oldugu anlasilirsa, bu takdirde Arafat'da durmanin ilk Kurban Bayrami gününe rastlamis bulunmasi istihsan yolu ile caizdir ve yeterlidir.
Hacilarin Arefe günü sanarak Arafat'da durduklari günün Terviye (Zilhicenin sekizinci) günü oldugu anlasilsa, bu bekleme yeterli olmaz. Arefe günü tekrar durmalari gerekir. Su kadar ki, bütün insanlar tarafindan vakfe ve farz tavaf yapildiktan sonra haccin sahih olmadigina (bir gün önce yapildigina) dair ortaya çikacak haberler ve sahidlikler artik dinlenmez. Arafat meydaninin ortasinda "Cebel-i Rahmet" yaninda kibleye karsi durulup Allah'a ayakta dua edilmesi daha faziletlidir. Burasi, manevî degeri çok büyük olan bir yerdir. Dünyanin her tarafindan akin edip gelen, yurdlari, dilleri ve renkleri baska baska olan; fakat düsünce ve gayeleri bir olan yüz binlerce müslüman, Arafat'da, kefenlere bürünmüs, kabirlerinden dirilip Mahser meydanina toplanacak bir muhtesem insan kitlesini andirir. Bunlarin hep birden duygulu bir dille Allah Tealâ Hazretlerini tevhid ve tebcile baslamalari, Allah'dan bagis dilemeleri ve ikram beklemeleri, melekleri bile heyecana getirecek yüksek ve ruhanî bir manzara meydana getirir. Süphe yok ki, Allah Tealâ Hazretleri, bu garib kullarina lûtfedecek ve meleklerine söyle hitab buyuracaktir: "Su uzak ülkelerden gelip toz-toprak içinde kalmis, kiyafetleri perisan bir halde, benim rahmet ve yardimimi dileyen kullarima bakiniz! Ben sani yüce, onlari bagislayacagim ve magfiretime erdirecegim." Böylece feyiz ve bereketi nihayetsiz olan Yüce Allah'in rahmet ve yardim denizleri dalgalanip duracaktir. Ne kutsal bir tecelli, ne yüce bir basari!.. (Imam Malik'e göre Arafat'da bekleme müddeti, Arefe günü günesin zevalinden; gündüzün fecrine kadar devam eder. O gün günesin zevalinden batisina kadar, bir an bile olsa, beklemek vacibdir. Günesin batisindan sonrada bir miktar beklemek gerekir ki, farzdir.) Kâbe-i Muazzam'a, Mekke-i Mükerreme sehrinde Allah Tealâ'nin emri ile Ibrahim Aleyhisselâm'in ilk olarak veya yenilemek suretiyle yapmis oldugu dört köseli yüksek ve mübarek bir binanin isgal ettigi kutsal bir yerdir. Burasi bütün müslümanlarin kiblesidir. Bu kiblegâha, Ilahî bir mabed ve Ilahî rahmetin tecelli kaynagi olmasindan dolayi Beytullah Beyt-i Muazzam adi verilmistir. Kâbe-i Muazzama, Harem-i Serif ve Mescidü'l-Haram denilen büyük bir Mescidin ortasinda bulunmaktadir. Bu mescidin etrafinda kubbeler vardir. Geri kalan kisim açiktir. Yedi minaresi, birçok kapilari, içinde minberi, Zemzem kuyusu ve Ibrahim Aleyhisselâm'in Makami vardir. Ziyaret tavafina gelince: Bu, Arafat'da vakfeden sonra Kâbe-i Muazzamanin etrafinda yedi defa dolasmaktan ibarettir ki, bunun dört defasi farz olan bir rükündür. Ziyaret tavafinin vakti, Kurban Bayraminin ilk günü fecir dogduktan sonra hayatin son gününe kadar uzayan bir zamanin herhangi bir kisminda yapilacak bir tavaf ile hac farizasi tamamlanmis olur. Tavafin Mahiyeti ve Nevileri Tavaf, lûgat'ta ziyaret etmek ve bir seyin etrafinda dolanmak manasinadir. Tavaf edene Taif ve tavaf edilen yere de Metaf denir. Din deyiminde tavaf, Kâbe'nin etrafinda yedi defa dönmekten ibarettir. Söyle ki: Kâbe'nin güney tarafindaki bir kösesine Rükn-ü Hacer ve diger kösesine Rükn-ü Yemanî denir. Rükn-ü Hacer'de, Hacer-i Esved denilen mübarek bir tas vardir ki, tavafa buradan baslanir. Beyt-i Muazzama sola alinarak Kâbe'nin kapisina dogru gidilmek suretiyle Beyt'in çevresinde dolasilir. Böylece Hacer-i Esved'den baslayarak yapilan bir dolasim yine orada tamamlanmis olur. Buna bir "savt" denir. Ayni sekilde yedi defa yapilan savt ile tavaf biter. Tavaf, bir nevi namazdir. Allah Tealâ'ya heyecan ve muhabbetle yapilan tazimin bir nisanesidir. Allah'in Ars'i etrafinda dolasan kutsal meleklerin hallerine bir benzeyis seklidir. Kâbe-i Muazzama, bu yasanilan âlemde, göremedigimiz melekler âlemindeki Ilâhî makamin bir görüntüsü yerindedir. Bu maddî Beyt'in çevresindeki beden hareketleri, melekler âleminde Ars çevresinde yapilan ruhanî hareketlerin birer isaretidir. Gerek tavafa baslarken ve gerek tavaf esnasinda Hacer-i Esved'in önüne her geldikçe ona karsi durulur. Namaza durur gibi, eller kaldirilir, tekbir ve tehlil getirilir. Mümkünse öpülür veya eller sürülür. Bu da mümkün degilse, yalniz ona karsi eller yukari kaldirilir, isaret yapilir ki, buna Istilâm (Selâmlamak) denilmektedir. Hacer-i Esved'e böyle el koymak, Yüce Allah'a ibadet ve itaat etmek üzere söz vermenin ve bunda kararli olmanin bir nisani demektir. Tavafin nevilerine gelince: Bunlar asagida yazildigi sekilde bes kisimdir: 1) Kudûm Tavafi: Tasradan Mekke-i Mükerreme'ye varilinca ilk yapilan tavaftir. Bu tavaf, afaki (Mikat disindan gelenler) için sünnettir. Buna Tavaf-i Lika da denir. (Imam Malik'e göre bu tavaf vacibdir.) 2) Ziyaret Tavafi: Arafat'dan döndükten sonra yapilan tavaftir. Buna "Tavaf-i Ifaze"de denir. Iste haccin iki rüknünden biri bu tavaftir ki, dört sarti farzdir. 3) Sader Tavafi: Hac esnasinda Mina'da taslar, atildiktan sonra, Mekke'ye inilince yapilan tavaftir. Buna "Veda Tavafi" da denir. Bu tavaf, Mikat disindan gelenler (Afakî'ler) için vacibdir: Bununla hac isleri (menasik) tamamlanmis olur. Hacilar bu tavafla Kâbe'ye veda ederek vatanlarina dönmeye baslarlar. (Bu tavaf, Safiîler'de vacib veya sünnettir.) 4) Nafile Tavaf: Mekke'de bulunan müslümanlarin Kâbe etrafinda zaman zaman yaptiklari nafile tavaftir. Böyle bir tavaf, Mikat disindan gelenler için, nafile namaz kilmaktan daha faziletlidir. Çünkü onlar her zaman bu serefi elde edemezler. 5) Umre Tavafi: Bunun dört sarti Umre'nin rüknünden olan tavaftir ve farzdir. Bunun yerine baska bir sey geçemez. Umre'de kudum tavafi ile Sader tavafi yoktur. Umre'ye Ihramla baslanir, tiras olmak veya saç kisaltmakla Umreye son verilir. Tavaf esnasinda tekbir ve tehlil getirilir, salât ve selâm okunur. Tavafta sartlari arka arkaya yapmak sart degildir. Bu tavaf henüz tamamlanmadan namaz için veya abdesti tazelemek için birakilsa, tavaf bozulmaz. Geri kalan kisim sonra tamamlanabilir. Tavaf sirasinda kadinlarin erkeklerle ayni hizada bulunmalan tavafi bozmaz. Temettü Haccinin Yapilis Sekli Daha önce yazildigi gibi Temettü Hacci, farz olan hac ile Umre'yi ayri ayri iki ihram ile toplayip hac mevsiminde yapmaktir. Mikat disindan (uzaktan) gelen hacilar, ihramda fazla kalmamak için daha çok bu nevi hac etmeyi tercih ederler. Söyle ki: 1) Bir afakî (mikat disindan gelen kimse) ihrama basladigi zaman: "Ya Rabbi! Ben umre yapmak istiyorum, bu umreyi bana kolaylastir ve onu benden kabul buyur," diye umreye niyet ederek telbiyede bulunur, iki rekat namaz kilar. Diger isleri de yerine getirir. 2) Mekke'ye girince, usulüne göre umre için Kâbeyi yedi defa tavaf eder. Sonra iki rekat namaz kilar. Daha sonra Safa-Merve arasinda sa'y görevini yapar. Arkasindan saçlarini tiras eder veya kisaltir. Böylece umresini tamamlar. 3) Bu sekilde umresini yapmis olan kimse, ihramdan çikmis olur. Artik ihrama girmemis insanlar gibi Mekke'de kalir. Asil elbiselerini giyer ve mübah olan diger isleri yapabilir. 4) Umresini yapmis olan bu zat, Mina'ya çikilacak gün veya daha önce Mekke'de tekrar ihrama girer ve (farz) hacca niyet eder, telbiyede bulunur. Artik yalniz hacca (ifrad hacca) niyet eden kimse gibi, daha önce, yazildigi üzere hac görevlerini (menasiki) yerine getirir. Bundan baska Mina'da bir kurban keser. Bu kurban, hac ile Umreyi bir arada yapmaya basari kazanmanin bir sükrü yerindedir. Akabe Cemresi taslandiktan sonra nahr günlerinin birinde kurban kesilir. Bu kurbani kesmeden önce saçlar tiras edilmez veya kisaltilmaz. Bu kurban bir koyun olabilecegi gibi, kurban edilecek bir deve veya sigirin yedide biri veya tümü de olabilir. Böyle bir kurban kesmekten aciz ise, Arefe gününde üç gün tamamlanmis olmak üzere oruç tutar. Ayrica memleketine döndükten sonra veya diledigi bir yerde yedi gün ki, toplam on gün oruç tutmasi vacib olur. 5) Bu uygulama; Temettü haccinda bulunup da beraberinde Hedy (kurbanlik) Mekke'ye götürmemis veya göndermemis olan kimseye göredir. Eger böyle bir kurban bulunursa, yalniz Umreyi yapmakla ihramdan çikmis olmaz. Umre için tavaf eder, sa'yda bulunur ve terviye gününe (zilhiccenin sekizinci gününe) kadar ihramda kalir. Bunun arkasindan hac için niyet ederek ihrama girer. Geri kalan hac islerini yerine getirmeye devam eder. Kurban Bayraminin ilk gününde Akabe taslarini attiktan sonra Kurbanini sükür olarak keser. Ondan sonra saçlarini tiras eder veya kisaltir. Artik o anda iki ihramdan çikmis olur.
Kiran Hac Nasil Yapilir? Bilindigi gibi, Kiran Hac, farz olan hac ile Umre'nin ihramini birlikte yapmaktir. Söyle ki: 1) Kiran hac yapacak olan kimse, mikatta veya mikat yerinden önce hac ile Umre'ye birlikte niyet eder. Yine iki rekat namaz kilar. Sonra: "Ey Allah'im! Ben hac ve umre yapmayi istiyorum. Bunlari bana kolaylastir ve benden bunlari kabul buyur," diye dua eder ve Telbiyede bulunur. Ihrama girmis olan kimseye yasak olan seyler aynen buna da yasaktir. Bunlari gözetmeye çalisir. 2) Bu kimse Mekke'ye girince, önce umresini yapar: Beytullah'i tavafeder. Safa ile Merve arasinda Sa'y yapar. Sonra ihramdan çikmadan haccin menasikini; evvelce yazildigi gibi, yapar. Bayramin birinci günü Akabe taslarini attiktan sonra; iki hacci bir arada basarmanin sükrü olarak bir kurban keser ki, bu vacibdir. Ondan sonra saçlarini tiras eder veya kisaltir. Böylece ihramdan çikmis olur. Bu kurbani bulup kesemeyecekse, son gün Arefe gününde bitmek üzere üç gün oruç tutar. Yedi gün de Bayram günleri çiktiktan sonra diledigi yerde veya memleketine dönünce tutar. Böylece on gün oruç tutmasi gerekir. Bu oruçlari ayri ayri günlerde de tutabilir. 3) Kiran hacca niyet eden kimse, Umre'yi yapmadan Arafat'a gidecek olsa, umresi bozulmus olur. Artik kendisine sükür kurbani gerekmez. Ancak niyet ettigi umreyi bozmus oldugundan onu kaza etmesi ve bir ceza kurbani kesmesi gerekir. Temettü hacci ile Kiran hacci afakîlere (Mekke disindan gelenlere) mahsustur. Mekke'de veya Mekke ile mikatlar arasinda bulunanlar bunlari yapmazlar. Çünkü bu iki hacci yapanlar, hac süresi içinde bir müddet aileleri yanina dönüp gitmemeleri gerekir. Oysa ki, bunlarin aile efradindan uzaklasmalari zordur. Hedy'in Mahiyeti ve Hükümleri Yüce Allah'in rahmetine yaklasmak veya islenen bir cinayete keffaret olmak için Harem bölgesinde kesilmek üzere götürülen veya kendisi veya parasi gönderilen kurbana "Hedy" denir. Bu da en az bir yasindaki koyun ile alti ayini doldurup bir yasindaki koyun gibi görünen tokludur. Bes yasini tamamlamis deve ile iki yasini doldurmus sigir da olabilir. Bunlarin erkekleri ile disileri birdir. Kurbanlik hayvanlarda aranan vasiflar, aynen bunlarda da gereklidir. Koyun cinsinden olan kurbana "Dem", deve ve sigir cinsinden olanada "Bedene" denir. Hedyin en iyisi bedenedir. Bir hayvanin hedy olmasi ya açik sekildedir veya delâlet sekli iledir. Meselâ: "Hedy için" denilerek satin alinip Mekkeye gönderilen bir koyun açik bir sekilde hedy olmus olur. Hedy olmasina kalben niyet edilen bir koyun veya hedy olmasina niyet edilmeksizin Harem bölgesine kesilmek üzere gönderilen bir koyun veya deve, delâlet sureti ile hedy olmus olur. Hedy hayvanina binilmesi, yük yükletilmesi, bir zaruret olmadikça caiz degildir. Bu hürmete aykiridir. Bu yüzden kiymetinde bir noksanlik olursa, bu noksan miktarini sadaka olarak vermek gerekir. Hedy kurbaninin sütünü, etini yemek kendisine caiz olan bir kurban olsa bile, içmez. Memelerini soguk su ile yikayarak sütünü kesmeye çalisir. Hayvana zarar verecekse, yapilmaz. Bu durumda sütü fakirlere sadaka olarak verilir. Eger kurban sahibi sütünden faydalanirsa veya sütünü zenginlere verirse, bunun kiymetini (bedelini) fakirlere sadaka olarak vermesi gerekir. Allah rizasi için bagislanan bir seyin aynini sadaka vermek caiz oldugu gibi, kiymetini ve bir rivayete göre dengini de sadaka vermek caizdir.Buna göre, bir kimse kendi koyunlarindan belli birini hedy olmak üzere tayinetse, bunun kiymetini veya dengini hedy olarak Harem-i Serif'e gönderebilir. Nafile olarak gönderilen bir hedy yolda çalinsa veya ölse, yerine baskasini göndermek gerekmez. Vacib olarak gönderilmis olunca, yerine baskasini göndermek gerekir. Fazla kusurlandigi takdirde de, noksanin bedelini sadaka vermek gerekir. Ancak hedy kurbaninin sahibi fakir ise, o zaman bu kusurlu hedy yeterli olur. Yine, Haremde kesilip de, eti henüz sadaka verilmeden çalinsa, artik baskasini kesmek gerekmez. Çünkü vacib yerinde yapilmistir. Önce de yazildigi gibi, Temettü hacci ile Kiran haccindan dolayi hedy (Harem bölgesinde kurban kesmek) vacibdir. Bunun koyun cinsinden olmasi da yeterlidir. Bu kurbanlar, Bayramin birinci, ikinci ve üçüncü günlerinde kesilebilir. Fakat birinci günde kesilmesi daha faziletlidir. Bu, bir sükür kurbani oldugundan bunun etinden sahibi de yiyebilir. Geri kalanini Mekke fakirlerine dagitmakta fazilet vardir. Hac mevsiminde nafile olarak Harem'de kesilen her cins kurban da birer hedy'dir. Bunlarin etlerinden sahibleri yiyebilirler. Hacla ilgili cinayetlerden (yapilmasi yasak seyleri yapmaktan) dolayi ceza veya keffaret olarak kesilecek kurbanlar da hedy sayilir. Ancak bunlarin etlerinden sahibleri ile zevceleri, usul ve fürulari yiyemezler. Çünkü bu ceza kurbanlari zekât, adak kurbani ve fitre sadakasi yerinde sayilirlar. Bunlarin etinden yiyecek olurlarsa, kiymetlerini fakirlere sadaka verirler. Bedene (deve-sigir) cinsinden olan kurbanliklar, nafile, adak, Temettü hacci ve Kiran hacci için olunca, bunlarin bir nisanla kurbanlik olduklarini belirtmek müstahabdir. Bu, baskalarina güzel bir örnek olur. Fakat ceza ve keffaret kurbanlarina böyle bir alâmet konulmamalidir. Çünkü bunlarin açiga vurulmasi degil, gizli tutulmasi uygundur. Hedy kurbanlarinin kesilecegi yer, mutlak surette Mekke'nin Harem Bölgesidir. Bunlarin Mina'da kesilmesi sart degildir, bir sünnettir. Ancak yolda sakatlanmis olan nafile bir hedy yolda kesilebilir. Bu durumda etinden yemek sahibine helal olmaz, bütününü sadaka vermek gerekir. Çünkü bunun etinden sahibinin yiyebilmesi, bunun Hareme kavusmasi Hac ve Umre Ile Ilgili Yasaklar Hac veya Umre için ihrama girmis olanlarin din yönünden yapmalari yasak olan seylere "Cinayetü'l-Hac = Hac Yasaklari" denir . Burada kasid, yanilma, hataya düsme ve unutma birdir. (Safiîlerce hata ve unutma cezasi bagislanmistir.) Hac ve Umre'ye ait yasaklar (cinayetler) su bes kisma ayrilir: 1) Yapilmalarindan dolayi yalniz birer dem (koyun veya keçi) kurban edilmesi gereken cinayetler. Bülug çagina ermis olup da ihrama girmis bulunan bir kimsenin bir uzvuna (organina) tamamen veya bir uzvu miktari olacak sekilde degisik yerlerine hos kokulu bir sey sürmesi, basina kina yakmasi, yag sürünmesi, tam bir gün aksama kadar dikisli bir elbise giyinmesi veya basini örtülü bulundurmasi, basinin en az dörtte birini tiras ettirmesi, fazla tüylerini gidermesi, tirnaklarini kesmesi, haccin vaciblerinden birini (mikatta ihrama girmeyi) terk etmesi, cünub veya haiz olarak kudüm veya veda tavafi yapmasi veya abdestsiz olarak ziyaret tavafinda bulunmasi gibi... Kiran haccinda bu yasaklardan biri yapilirsa, iki ihramin hürmetini korumak için iki kurban (dem) gerekir Böyle irade ile yapilmalarindan dolayi kurban kesilmesi gereken seylerden biri, bir zaruret ve illet sebebiyle yapilsa, bu isi yapan serbest kalir; dilerse Harem'de bir kurban keser, dilerse istedigi yerde üç gün oruç tutar, dilerse alti fakire birer fitre miktari sadaka verir. Bu sadakanin Mekke fakirlerine verilmesi daha faziletlidir. Verilecek bu sadakada temlik caiz oldugu gibi, ibahe (ikram suretiyle yemek yedirme) de caizdir. Imam Muhammed'e göre ibahe caiz degildir. 2) Yapilmasindan dolayi Bedene (deve veya sigir) kurban edilmesi gereken cinayetler: Bunlar, Arafat'da vakfeden sonra daha tiras olmadan veya saçlari kisaltmadan önce kurulan cinsel iliski ile ziyaret tavafini cünub, hayiz veya nifas hallerinde yapmaktan ibarettir. Bununla beraber herhangi bir tavaf, taharet halinde yeniden yapilirsa cezasi düser. Arafat'da vakfeden sonra saçlari tirasdan veya kisaltmadan önce, bir mecliste cinsel iliski tekrarlansa, yalniz bir Bedene (deve veya sigir) gerekir. Meclis degisecek olsa, birinci iliskiden dolayi bir Bedene (deve veya sigir), digerleri için de dem (koyun) gerekir. Çünkü birinci iliskide tavafa noksanlik gelmistir. Böyle noksan bir tavaf için de "Dem" yeterli olur. Fakat tiras olduktan sonra veya saçlari kisalttiktan sonra, ziyaret tavafinin tamamindan veya ilk dört sartindan önce iliskide bulunsa, yalniz bir koyun kesmek yeterli olur. Buna göre, ziyaret tavafinin tamamindan veya dört sartindan sonra kurulacak iliski ile ceza olarak ne bedene ne de dem gerekir. 3) Her birinin yapilmasindan dolayi yarim sa' (bir fitre miktari) besyüz yirmi dirhem sadaka verilmesi gereken cinayetler; Bunlar, Ihramda bulunan bir kimsenin, uzuvlarindan (organlarindan) birinin az bir kismina hos kokulu bir sey sürmesi, bir günden az dikisli elbise giymesi veya basini örtmesi, basinin dörtte birinden azini tiras etmesi, yalnizbir tirnagini kesmesi, baskasini tiras etmesi, baskasinin tirnagini kesmesi, abdestsiz olarak Kudüm tavafi veya Veda tavafi yapmasi gibi seylerdir. Tedavi için hos kokulu sey kullanilmasi, ceza gerektirirse de, zeytinyagi gibi bir yag kullanilmasi ceza gerektirmez. Kirik bir tirnagi koparmak da caizdir; çünkü bunda büyüme hali kalmamistir. 4) Her birinin yapilmasindan dolayi bir fitre miktarindan, yarim sa'dan (bes yüz yirmi dirhem bugdaydan) az bir sadaka verilmesi gereken cinayetler (yasaklar): Bunlar, Ihramda bulunan kimsenin çekirge öldürmesi, kendi üzerinde bulunan biti öldürmesi veya onu yere atmasi, baskasinin üzerindeki biti öldürmesi için onu göstermesi gibi islerdir. Ihramda iken bunlardan birini yapan kimse, diledigi bir miktar sadaka verir. Öldürülen bitler üçten çok ise, bir fitre miktari sadaka verilir. Yolda görülen bir biti öldürmek yasak degildir, bunun için cezâsi yoktur. Çünkü bu, aslinda eziyet veren bir hayvan oldugundan öldürülmesi caizdir. Ihramda bulunan kimse, ihramdan çikincaya kadar hazin, perisan ve mütevazi bir hal içinde ihtiyacini Yüce Allah'a arzetmesi gerektiginden üste basa düzen verilmemesi bir kulluk ve ihtiyaç nisaninin bir ifadesi olur. 5) Her birinin yapilmasindan dolayi bedel deger ödemek (Ziman) gereken yasaklar (cinayetler)dir. Bunlar da ihramda bulunanin av hayvanlarini öldürmesinden veya Harem Bölgesindeki yas agaçlari ve yesil otlari kesip koparmasindan ibarettir. Bunun için Ihramda olan kimse (muhrim), gerek Harem Bölgesinde ve gerek Harem disinda hiçbir kara hayvanini öldüremez ve öldürülmesi için de onu baskasina gösteremez. Yine, ihramda olan bir kimse, Harem bölgesindeki yas agaçlari ve yesil otlari kesemez. Bunlari yapinca, kiymetlerini öder. Söyle ki: Öldürülen hayvan eti yenmeyen hayvanlardan ise, onun cezasi bir koyun veya keçi kurban etmekten ziyade olmaz. Fakat eti yenilir hayvanlardan ise, öldürüldügü yerdeki kiymeti, iki adalet sahibi kimse tarafindan belirlenerek tamamen sadaka verilir. Eger bu kiymet bir fitre miktarindan az ise, buna karsilik bir gün oruç tutmak da yeterlidir. Bununla beraber kiymeti bir kurban degerine esitse, yasagi isleyen serbesttir. Dilerse bu kiymetle bir kurban alir ve Harem dahilinde keser, etini fakirlere dagitir. Dilerse bu kiymet karsiliginda fakirlere dagitilmak üzere fitre miktari bugday, arpa veya hurma alir. Dilerse her fitre miktari karsiliginda birer gün oruç tutar. Bu oruç degisik zamanlarda da tutulabilir. Öldürülen hayvan av için ögretilmis dogan ve köpek gibi bir hayvan ise, sahibine ögretilmis olduguna göre kiymeti ödenir. Ayrica ögretilmemis olduguna göre de fakirlere kiymeti sadaka olarak verilir. Agaçlara ve otlara gelince, bunlar kendiliginden bitmis olup kimseye ait degilse, Harem Bölgesinin hakkini korumak için kiymetleri sadaka olarak verilir. Fakat bir kimsenin mülküne ait ise, birer kiymetlerini de sahiblerine vermek gerekir. Harem Bölgesindeki bir agacin yalniz yapraklarini almak, agaca zarar vermezse caizdir. Bundan dolayi ceza gerekmez. sartina baglidir. Hac ile Umrenin Yasaklarina Dair Çesitli Meseleler Bir hayvan ayagini kirmak; bir kusun kanadini kirip onu uçamaz hale getirmek, bir kusun yumurtasini kirmak, ihramda olan kimse için, o hayvani veya kusu öldürmek hükmündedir. Bir hayvanin tüylerini ve killarini kesmek veya kaçip kurtulmasina engel olmayacak bir sekilde bir uzvunu (organini) kesip kirmak da, onun kiymetine getirecegi noksanlik miktarini sadaka vermeyi gerektirir. Eger bu sekilde hayvanin yaralanmasi sonunda hayvan iyilesirse, ceza vermek gerekmez. Ihramda olan kimsenin avladigi hayvan kendiliginden ölmüs olursa yine cezayi gerektirir. Çünkü hayvani ele geçirmesi, onu yok etme sayilir. Ihramda olanin av hayvanini satin almasi da yasaktir. Çünkü o hayvan, ihramda olan kimse için kiymeti bulunan bir mal sayilmaz. Fakat ihramda bulunmayan kimsenin, kendisi için veya ihramda olanin emri bulunmaksizin onun için harem disinda avlamis oldugu hayvanin etinden kendisi yiyebilecegi gibi, ihramda olan da yiyebilir. Ihramda olan kimse, tavuk ve koyun gibi, yaratilis geregi olarak kaçip ürkmeyen evcil hayvanlari kesip yiyebilir. Fakat karadaki av denilen yabanî hayvanlari kesecek olsa, onun etinden kendisi de baskalari da yiyemez. Çünkü bu ölü (besmelesiz kesilmis) yerindedir. Deniz kuslarini da avlayamaz; çünkü bunlar aslen kara hayvanidir. Bunlari öldürmek cezayi gerektirir. Harem Bölgesinde öldürülen av, Iki Imam'a göre, ölü (Besmelesiz) hükmündedir. Bunu öldüren ihramli, onun etinden yese istigfar etmesi gerekir. Imam Azam'a göre, cezasini ödedikten sonra etinden yese, yedigi miktarin kiymetini sadaka olarak vermesi gerekir. Harem bölgesindeki bir avi atip vurmak: Yasak oldugu gibi, Harem'de olan kimse de Harem disindaki bir ava atip onu vuramaz. Bunlarin ikisi de haramdir. Çünkü Harem'deki av güvence altindadir. Harem dahilinde olan kimse de, disardaki ava bir sey atmaktan yasaklanmistir. Mekke'nin Harem bölgesindeki av hayvanlarini avlamak, kendiliginden bitip yetisen yesil otlarini koparmak, yine kendiliginden yetismis yas agaçlari kesip koparmak yalniz ihramda olana degil, olmayana da helal degildir. Onun için Mekke halkindan ihrama girmemisler için bunlari avlamak veya koparip kesmek, kiymetini ödemeyi (fakirlere sadaka olarak vermeyi gerektirir. Bunun karsiliginda muhrim (ihramda olan) gibi oruç tutmak yeterli olmaz. Çünkü isleri yapmak, ihramda bulunmayan Mekkeli hakkinda bir borçlanmadir, keffaret degildir. Ihramda olmayanin böyle bir seye yol gösterip yardimci olmasi da günahtir. Fakat bu hareketinden dolayi kendisine bir borç ödeme cezasi gerekmez. Harem bölgesinde hayvanlari otlatmak ve kendiliginden biten otlari biçmek helal degildir. Fakat Mekke samani denilen "Izhir" otu ile mantarlari kesip toplamakta bir sakinca yoktur. Yine, kurumus agaçlari kesmek, bir agacin kirik bir dalini koparmak caiz oldugu gibi, ekilmis ekinleri ve sebzeleri kesip toplamak da helaldir. Ayni zamanda insanlarin yetistirdigi cinsten olup da kendiliginden biterek yetisen agaçlari da kesmek helaldir. Yalniz insanlarin yetistirdigi cinsten olmayip da, kendiliginden biten agaçlari kesmek cezayi gerektirir. Böyle bir agaci birkaç kisi beraberce kesmis olsalar, hepsine sadece bir ceza gerekir. O da bu agacin kiymetini ödemekten ibarettir. Ihramda bulunan birkaç kisi, bir av hayvanini öldürecek olsa, Imam Azam'a göre, bunlardan her birine tam bir ceza gerekir. (Imam Safiîye göre, hepsine yalniz bir ceza gerekir. Ayni sekilde ihramda olmayanlarin Mekke'de Harem Bölgesinde öldürecekleri bir av hayvanindan dolayi da yalniz bir ceza gerekir.) Bir kimsenin yapmis oldugu cinayetlerin cinsleri ve meclisleri bir olursa, bir ceza yeterlidir. Fakat cezalarin cinsleri ve islendikleri yerler degisik olursa, ceza da ona göre çok olur. Örnek: Ihramda olan bir kimse, bir zaruret olmaksizin bir mecliste birkaç uzvuna (organina) hos kokulu bir sey sürse veya bir elinin veya bir ayaginin veya iki eli ile iki ayaginin tirnaklarini keserse, hepsi için bir "dem" (bir koyun kurban etmek) yeterli olur. Eger bir elinin veya bir ayaginin iki veya üç parmagini kesse, her tirnak için bir fitre miktari sadaka vermek gerekir. Bunlarin kiymeti bir kurban kiymetine denk olursa, ihramda olan kimse bundan diledigi kadar noksan bir sey sadaka verebilir. Yine, bir elinin bes tirnagini kestikten sonra, henüz keffaret vermeden ayni mecliste diger elinin bes tirnagini da kesecek olsa, yine yalniz bir dem (bir koyun kurban etmek) yeterlidir. Fakat bir mecliste veya baska baska meclislerde ellerinin tirnaklarini kesip basini tiras ettirse ve bir uzvuna da hos kokulu bir sey sürse, yapmis oldugu bu yasaklardan her biri için ayrica bir kurban gerekir. Çünkü yasaklarin cinsi degistigi gibi meclis de degismistir. Ihramda olan bir kimse, hastalik gibi bir özürden dolayi gündüzleri bir müddet dikisli elbise giyip geceleri çikaracak olsa, bundan dolayi ceza olarak bir kurban yeterli olur. Fakat bu hastalik gittikten sonra baska bir hastaliktan dolayi tekrar böyle dikisli bir elbise giyecek olsa, bunun için de ayrica bir kurban gerekir. Ihramda bulunan bir kadinin eline kina yakmasi kurban kesmeyi gerektirir. Erkeklerin sakallarini kina ile boyamalari ise sadaka vermeyi gerektirir, kurban degil. Arafat'da vakfeden önce, bir insanin guslü gerektirecek sekilde ön veya arka yönden ailesi ile yapacagi temastan dolayi hac bozulur ve ceza olarak ertesi sene kaza etmesi gerekir. Bununla beraber bu bozulan hac da noksan birakilmayip tamamlanir. Yapilan yasak isten dolayi da bir kurban kesmek gerekir. (Imam Safiîye göre, bir bedene (deve veya sigir) kurban etmek gerekir.) Hac için ihrama giren zevc ile zevce, Arafat'da vakfeden önce cinsel iliski kursalar, her ikisi de ayni sekilde cezalanirlar. Her birine bir dem (bir koyun) kurban etmek gerekir. Ertesi yil ihrama girdikleri zaman birbirlerinden ayrilirlar, baska baska yollardan giderek Arafat'da durur ve bozulan haclarini kaza ederler. Birbiriyle iliski korkusu olunca, böyle birbirlerinden ayri yürümeleri mendubdur. Sehvetle bakmak, öpmek ve oksamak veya iki yoldan biriyle olmaksizin cinsel iliski kurmak hacci bozmaz, meni gelmis olsa bile... El ile meni getirilmesi ceza olarak kurban kesmeyi gerektirir. Uykuda rüyalanmadan (ihtilâmdan) dolayi bir sey gerekmez. Umre için ihrama giren kimse, henüz tavafin dört savtini (devrini) yapmadan cinsel iliskide bulunsa, umresi bozulur. Bununla beraber bu umreyi tamamlamaya devam eder ve ceza olarak bir koyun kurban eder. Sonra da bu bozulan umreyi bir vacib olarak kaza eder. Tavafin dört savtindan sonra cinsel iliskide bulunsa, umresi bozulmaz, yalniz bir kurban kesmesi gerekir. Ihramda olan kimsenin zarar veren karga, çaylak, akrep, yilan, fare, sinek, karinca, pire, kene, ari, kertenkele, kelebek gibi av cinsinden olmayan ve insanin bedeninden dogmayan böcekleri ve üzerine saldiran köpegi ve yaratilisinda eza bulunan kurt gibi herhangi yirtici bir hayvani öldürmesi bir ceza gerektirmez. Ihramda bulunan bir kimse, ihramdan çikmak kasdi ile bir çok av hayvanini vurup öldürecek olsa, yalniz bir dem (ceza olarak bir koyun kesmek) gerekir. Çünkü bu is, cinayet islemek kasdi ile degil, ihrama son verme niyetiyle yapilmistir. Ihramda bulunan kimsenin yanindaki kafeste olan kusu veya evinde olan bir av hayvanini salivermesi gerekmez. Çünkü bu durum, av hayvanina saldiri sayilmaz. (Imam Safiîye göre, böyle hayvanlari salivermek gerekir. Çünkü avi mülkte tutmak, ona saldiri demektir.) Bedel (Vekâlet) Yolu ile Hac Hac için bir bedel tutmaya, "Ihcac" denir. Böyle kendi yerine baskasini gönderen kimseye de, "Amir", "Menûb, Mahcücün anh" denir. Bir kimse, hac etmege gücü bulunsun veya bulunmasin, nafile olarak kendi yerine müslüman olan ve akli yerinde bulunan birini naib tayin edebilir. Naib olan zat, o kimsenin tayin ettigi yerden gider ve onun adina niyet ederek hac yapar. Kendi adina nafile hac için bedel gönderen zat, bu haccin sevabini kazanir. Çünkü bu is, Allah rizasi için Hak yolunda mal harcamak demektir. Böyle bir harcama, bizzat olabilecegi gibi, niyabet suretiyle de olabilir. Bir kimse, kendisine farz olan bir hacci, baskasina niyabet (vekâlet) vererek yaptirabilmesi için asagidaki sartlarin bulunmasi gerekir. 1) Amir (bedel gönderecek kimse) için hac farz olmus bulunmalidir. Farz olmadan niyabet yoluyla yapilan hac, bir nafile olur. Sonradan o bedel gönderene hac farz olunca, tekrar hac edilmesi gerekir. 2) Amir (bedel gönderen) bizzat hac etmekten aciz olmalidir ve bu acziyeti de, naib tayin ettigi andan itibaren ölümüne kadar devam etmelidir. Onun için bir aralik acziyeti kalkmis olsa, bizzat hac etmesi gerekir. Daha önce niyabet suretiyle yaptirmis oldugu hac nafile sayilir. Amâ ve yatalak olma halleri bu hükmün disinda kalir. Niyabetle bunlarin yaptirmis oldugu hacdan sonra özürleri kalksa, haccin yeterli olmasini engellemez. Imam Ebû Yusuf'a göre, hangi acziyet olursa olsun, niyabeten yaptirilan hacdan sonra kalkarsa, haccin yeterli olmasina zarar vermez. 3) Amir, kendi adina hac etmesini naibe emretmelidir. Amirin emri olmaksizin baskasinin onu adina yapacagi hac yeterli olmaz. 4) Amir, âdet üzere yol masrafini vermelidir. Onun için naib kendi mali ile hac ederse, kendi adina hac etmis olur. Fakat kendi malindan harcadigi mal, nisbet olarak âmirinkinden çok az ise, bu niyabet caizdir. 5) Amir yapacagi niyabet için bir ücret sart kosmamalidir. Bir ücret karsiliginda hac eden kimse, kendi adina hac etmis olur. Bu ücreti almaya hak kazanamaz. Çünkü hac, tam bir ibadet oldugundan ücret karsiliginda yapilamaz. (Malikîlere göre, hacda beden ibadeti mal ibadetinden daha üstün oldugu için, farz olan bir hacda bedel tutmak caiz degildir. Bunun için ücret vermek caiz degildir, hükümsüzdür. Fakat nafile hac için niyabet kerahetle caizdir. Safiî ve Hanbelîlere göre hac ibadeti, niyabet kabul eden ibadetlerdendir. Bunun için hac veya umre yapmaktan aciz olan kimsenin, baskasina bir ücret karsiliginda veya nafakasini karsilamak suretiyle hac veya umre yaptirmasi sahihdir.) 6) Amirin verdigi mal, binitli olarak hacca elverisli olunca, naib binitli olarak hacca gitmelidir, isterse âmir piyade olarak gitmesine izin vermis olsun. Aksi halde naib, harcayacagi mali âmirine borçlanip âmirin binitli olarak hac ettirmesi gerekir. Fakat verilen mal binmeye elverisli degil ise, piyade olarak yapilan hac yeterli olur. 7) Amirin vasiyet etmis oldugu mal yeterli ise, vatanindan hac edilmesi gerekir. Degilse, yeterli olacagi bir yerden hac edilir. Bizzat veya niyabet üzere hac etmek için yola çikan kimse, yolda vefat edip tarafindan hac edilmesi vasiyet edilmis bulunsa, Imam Azam'a göre vatanindan (ikamet yerinden), iki imama göre de vefat ettigi yerden hac ettirilir. Yine, kendisi için beldesinden baska bir yerden hacca gidilmesini vasiyet eden kimsenin, vasiyetine göre hac ettirilir. Ölen bir kimse adina beldesinden hacca gidilmesi gerekirken, vasisi baska bir beldeden hac ettirecek olsa, bu hac vasinin adina olur. Ölü için ayrica hac ettirmesi gerekir. Eger o iki yer arasindaki uzaklik bir günde gecelemeden gidip gelinecek kadar ise, o zaman ölü adina hac sahih olur. 8) Naib hac islerine baslamadan önce veya ihrama giderken âmir adina hac etmeye niyet etmelidir. Dili ile de: "Lebbeykallahümme Lebbeyk anfilaiun..." diye telbiyede bulunmalidir. Yalniz kalbi ile niyet etmesi de yeterlidir. 9) Naib, âmir adina bizzat hac etmelidir. Eger bir engel sebebiyle baskasina para verip hac ettirirse, bu hac âmir adina sahih olmaz. Almis oldugu yol masrafini ödemesi gerekir. Fakat âmir, tayin etmis oldugu naiba, "Baskasini gönder" veya "Diledigini yap" diye izin vermis olursa bu sahih olur. Çünkü bu durumda vekil hac için her yetkiye sahib bulunmus olur. 10) Naib, haccini bozmamis olmalidir. Söyle ki: Naib, Arafat'da vakfe yapmadan önce zevcesi ile cinsel iliskide bulunsa, haccini bozmus olur. Artik sonradan kaza edecegi hac, âmir adina olmamis olur. Bunun için almis oldugu masraf bedelini âmire ödemesi gerekir. Eger naib, Arafat'da durduktan sonra cinsel iliskide bulunsa, masrafi ödemesi gerekmez. Çünkü haccin asil rüknü yerine getirilmistir: Ancak ziyaret tavafini yapmadan geri dönerse, zevcesine karsi ihramli olarak kalir ve kendi mali ile gidip ziyaret tavafini yapmadikça ihramdan tamamen çikmis olmaz. 11) Naib, âmire aykiri bir davranista bulunmamalidir. Amir, ifrad hacci emretmisken, naib, umre veya kiran hacci veya temettü hacci yapmis olsa, âmir adina hac etmis olmaz. Bu durumda aldigi yol masrafini ödemesi gerekir. Fakat naib, âmirin emrini yerine getirmekle beraber, kendi parasi ile kendisi için de ayrica umre yapabilir. Ayni sekilde yalniz umre yapmaya memur olan kimse de, bunu yaptiktan sonra kendi parasi ile kendi adina hac edebilir. Fakat önce kendisi için hac yapip sonra amir adina umre yapmasi caiz degildir. 12) Naib, yalniz âmir adina hac için ihrama girmelidir. Biri kendi adina, digeri amir adina olmak üzere iki ihrama niyet etse, amir adina hacci caiz olmaz. Ancak kendi adina olan ihrami birakip da âmir adina ihrama devam ederse, bu âmir için sahih olur. 13) Naib telbiyeyi yalniz âmir adina yapmalidir. Iki kisinin niyabetini kabul edip bunlarin adina telbiye ederse, hiç biri adina caiz olmaz. Almis oldugu masraflari öder. Fakat bunlardan yalniz birini tayin ederek ihramda bulunursa, onun için caiz olur, digeri için olmaz. Bundan aldigi parayi ona öder. Iki kisiden herhangi birini tayin etmeksizin ihrama girecek olsa, Imam Ebû Yusuf'a göre, yine niyabet sahih olmaz. Kendisi için nafile hac yapmis olur. Imam Azam'a göre, yapacagi hacci bunlardan birine ayirabilir. 14) Naib hacci kaçirmamis olmalidir. Onun için baskasi adina hac yapacak olan bir bedel, kendi isleri ile ugrasir da belirtilen senede hac yapamazsa, almis oldugu parayi sahibine öder. Fakat hastalik gibi elinde olmayan bir sebeble hac edemezse, almis oldugu bedeli geri vermesi gerekmez, yeniden hac etmesi gerekir. 15) Amirin tayin etmis oldugu naib; âmir adina hac etmis olmalidir. Buna göre: "Benim adima baskasi degil, falan adam hac etsin," diyen bir âmirin emrine aykiri olarak o adam gerek hayatta iken, gerekse öldükten sonra baskasina hac ettirilecek olsa, bu hac âmir adina caiz olmaz. Fakat âmir, böyle "baskasi degil, ancak falan kimse benim adima hacetsin" seklinde bir tahsis yapmayarak: "Adima falan kimse hac etsin" dedigi takdirde, o kimsenin ölümü halinde baskasina hac ettirilebilir. Ayni sekilde, hiç bir kimseyi göstermeksizin adina hac yaptirilmasini vasiyet eden bir kimse için, ölünce varisleri toplanarak diledikleri bir adami "Naib" olarak hacca gönderebilirler. 16) Amir ile naib, müslüman, akla sahib ve hac islerini anlayacak durumda olmalidir. Onun için bir müslüman gayri müslimi ve bir gayrimüslim de müslümani bedel tayin edemeyecegi gibi, bir akilli deliyi ve bir deli de akilliyi bedel yapamaz. Haccin nasil yapilacagini anlayip ayirt edemeyecek olan bir çocuk da naib tayin edilemez. Bir kimse, anasi veya babasi adina, onlarin emirleri olmaksizin hac edebilir. Çünkü bu bir velâyet ve niyabet degildir. Yapilan ibadetin sevabini onlara bagislamak demektir.
Hac Konusunda Niyabet, Vasiyet, Adakla Ilgili Bazi Meseleler Hac için bedel olacak sahsin, daha önce kendi adina hac etmis bulunmasi, Imam Safiî'ye göre sart ise de, biz Hanefi'lerce sart degildir. Bu iki ayri görüsten kurtulmak için, daha önce kendi adina hac etmis bulunan ve hac islerini bilen bir kimseyi bedel göndermek daha faziletlidir. Bununla beraber efendilerinin izni ile köleler, yanlarinda mahremleri bulunmak sarti ile kocalarinin izinleri ile zevceler bedel olarak hacca gidebilirler. Ancak kadinlarin niyabeten (bedel olarak) hacca gitmeleri mekruhtur. Çünkü onlarin haclari, erkeklere kiyasla noksandir. Telbiyelerde seslerini yükseltemezler, Remel ve Hervele gibi bazi hac islerini yapamazlar. Naib, binitli olarak gidip gelmek sarti ile israftan ve siki davranmaktan kaçinarak âmirin parasini harcar. Artan parayi da kendisine veya varisine geri verir. Ancak âmir veya mükellef durumda olan varisler bu parayi naibe verirken: "Bundan artacak miktar senin olsun, onu sana bagisladik" diye vekâlet verirlerse, bu parayi kendi adina bir bagis olarak kabul edip alabilir. Naib hacdan sonra Mekke'de kalabilir ve ikinci yilda kendi parasi ile kendi adina hac edebilir. Fakat hacdan sonra dönmek daha faziletlidir. Naibe masraf olarak verilen para Mekke'de veya buna yakin bir yerde kaybolsa veya tamamen tükense de naib kendi malindan harcamada bulunsa, adina hac yapmis oldugu ölünün malina (terekesine) dönüp kendi harcadigi parayi alabilir; yeter ki kendi kusur veya kasdi bulunmus olmasin. Hac ile yükümlü olan kimse, hemen mükellef oldugu sene hac için yola çikar da, daha hac etmeden vefat ederse, hac için vasiyet etmesi gerekmez. Niyetine göre sevabini alir. Fakat haccini geciktirmis olursa, vasiyet etmesi gerekir, etmezse günahkâr olur. Bir kimse malinin üçte biri olarak hac için vasiyet ettigi mal, birkaç hacci karsilayacak olursa, bakilir: Eger bir defa hac edilmesini vasiyet etmisse, bir defa hac ettirilir ve artan mal varislerine verilir. Fakat böyle yalniz bir hac edilmesini açikca söylememis ise, bu paranin miktarina göre bir senede veya birkaç senede birkaç hac yaptirilir. Burada vasî serbestir. Fakat ibadet konusunda erken davranilmasi istendiginden bunlarin bir yil içinde yaptirilmasi daha iyidir. Bir ölünün varisi, ölünün vasiyeti bulunsun veya bulunmasin, terekesine basvurmak üzere kendi parasi ile o ölü namina hac etse, bakilir: Eger ölü, onun böyle hac etmesini vasiyet etmis ise, bu hac o ölü adina caiz olur. Fakat böyle bir vasiyet yapmamissa caiz olmaz, varis bu parayi terekeden alamaz, kendi bagisi olur. Ölünün vasiyeti bulunsun veya bulunmasin, onun varisi terekesine basvurmaksizin kendi parasi ile ölü adina hac etse, bu ölü üzerine farz olan hac yerine geçmez. Fakat bazi alimlere göre, onun farz hacci yerine geçer. Bir ölü, kendi adina hac edilmesi için belli bir kimsenin gönderilmesini vasiyet etmemis ise, ona vasî olan zat baskasini göndermeyip kendisi naib olarak hac edebilir. Bir kimse, varislerinden birine terekesinden su kadar masrafla namina bedel olarak hac etmesini vasiyet etse, o kimse öldükten sonra bu varis diger varislerin iznini almadikça hac edemez. Vasiyet edilen mal, mirasa dahil olur. Bir ölü adina belli bir senede hac etmek üzere, ölünün varisi tarafindan tayin edilen kisi yol masrafini aldigi halde, o sene hac etmeyip de ertesi yila hac edecek olsa, ölü adina caiz olur, masrafi geri ödemez. Bir ölü adina vasisi tarafindan naib tayin edilen kisi, yolda hastalanip almis oldugu hac parasini tamamen harcamis olsa, geri dönmesi için vasiden para isteginde bulunmaz. Fakat vasî tarafindan naibe: "Eger paran yetmezse borç al, ben öderim," denilmis ise, bu geçerli olur. Bir ölü hayatta iken on altin bir zata, on altin fakirlere ve on altinda hacci için seklinde vasiyet etmis oldugu halde terekesinin üçte biri yirmialtin tutarinda olsa, bu üçte bir olan yirmi altin o üç yere esit olarak bölünür. Sonra fakirlere düsen miktar hacca düsen miktara ilâve edilir. Hac yaptirildiktan sonra bir sey artarsa, o fakirlere verilir. Çünkü farz olanin önce yerine getirilmesi daha iyidir. Bir kimse: "Adagim olsun, Allah rizasi için hac edeyim veya falan isim görülürse adagim olsun, hac edeyim" seklinde mutlak (sartsiz) veya muallâk (sarta bagli) adak yapmis olsa, birinci sekilde mutlak olarak ve ikinci sekilde isi görülünce hac etmesi gerekir. Çünkü bu gibi adaklar, vücub sebeblerindendir. Imam Azam'dan saglam rivayete göre, sadece yemin keffareti ile bu adagin sorumlulugundan çikilamaz. (Imam Malik'e göre de, hac etmeyi adayan kimsenin bu adagini yerine getirmesi gerekir. Imam Safiî'den bir rivayete göre, hac etmeyi adayan kimse serbesttir; dilerse adagina baglanarak hac eder, dilerse yemin keffareti verir diger bir rivayete göre de, yalniz yemin keffareti gerekir. Bir ölü, hayatinda malinin üçte birini zekâtina, adagina, haccina ve diger yerlere harcanmak üzere vasiyet etse ve bu mal da bunlarin hepsini yerine getirmeye kâfi gelmese, bakilir: Eger bunlar zekât ve farz hac gibi farz ibadetlerden ise, önce söylemis oldugu farz ibadet yerine getirilir. Fakat biri farz, digeri adak veya nafile ise, farz tercih edilir ve o yerine getirilir. Biri adak, digeri nafile ise, adak tercih edilir. Ister adagi farzdan önce ve nafileyi de adaktan önce söylemis olsun... "Allah için adagim olsun, Beytullah'a veya Kâbe'ye veya Mekke'ye gideyim" diye adak yapildigi takdirde hac veya umre gerekir. Adagi yapan bunlardan diledigini seçebilir. "Allah için Harem'e veya Mescid-i Haram'a veya Medine Mescidine veya Mescid-i Aksa'ya gideyim" diye adak yapilmasi, Imam Azam'a göre geçerli degildir. Çünkü örfde böyle bir ibadeti benimseme yoktur. Fakat: "Harem'e veya Mescid-i Haram'a gideyim" seklindeki bir adak, iki Imama göre geçerlidir. Hac ile umreden birini seçmek gerekir. Piyade olarak hac etmeyi adayan kimse, sahih olan görüse göre, evinden ve diger bir görüse göre, ihrama girecegi yerden itibaren piyade olarak gidip hac eder. Ziyaret tavafini yapmadan önce vasitaya binse, kurban kesmesi gerekir. Bir adak olmaksizin hac yolunda canini korumak ve usanmadan sakinmak için binitli olmak piyade olmaktan daha faziletlidir. Bununla beraber yürümeye gücü yeten kimse için, piyade olarak gidip hac etmenin daha faziletli oldugunu söyleyenler de vardir. Ihsarla Ilgili Meseleler Ihsar, lûgat'ta, bir kimseyi istedigi yere ulasmaktan ali koymak ve hapsetmek manasinadir. Din deyiminde: "Hac için ihrama girmis bir kimsenin, Arafat'da vakfe ile Ziyaret tavafindan alikonmasi, Umre için ihrama girmis olanin da tavafdan engellenmesi" demektir. Bu sekilde engellenen kimseye "Muhsar" denir. Hac yolunda bulunan kadinin kocasi veya mahremi ölürse, o kadin "muhsar" sayilir. Ihsar, bir nevi zorunlu cinayet sayilir. Onun için bundan dolayi kurban kesilmesi ve bu sekilde ihramdan çikilmasi gerekir. Bu kurbana "Ihsar demi" denir. Örnek: Ihrama girmis olan kimse, bir hastaliktan veya düsmandan veya parasinin tükenmesinden dolayi haccini yerine getiremezse, Harem bölgesinde kesilmek üzere Mekke'ye bir koyun veya onun parasini gönderir. Bunun kesilecegi saat arkasindan ihramdan çikmis olur. Ihsardan dolayi ihrama son vermek için, Imam Azam ile Imam Muhammed'e göre, yalniz kurban kesilmesi yeterlidir. Ayrica tiras olmak veya saçlari kisaltmak gerekmez. Imam Ebû Yusuf ile Imam Safiî'ye göre, tiras olmak veya saç kisaltmak da gerekir. Bunlar hac islerindendir. Bir görüse göre de, Harem bölgesi içinde meydana gelen bir ihsardan dolayi ihramdan çikmak için tiras olmak veya saç kisaltmak gerekir. Peygamber sallallahu aleyhi ve sellem Efendimiz Hudeybiye'de böyle yapmistir. Muhsar'a ait kurbanin nahr (kurban kesme) günlerinin içinde kesilmesi, Imam Azam'a göre sart degildir; bu günlerden önce ve sonra da kesilebilir. Bir muhsar fakir olsa bile, kurban kesmedikçe ihramdan çikamaz. (Imam Safiî'nin bir görüsüne göre, fakir olan muhsar, kurban, yerine on gün oruç tutar. Yine Imani Safiî'ye göre ihsar kurbani, ihsarin meydana geldigi yerde de kesilebilir.) Bir kimse, Kiran Hacca niyet ederek ihrama girdikten sonra hacdan engellenirse (muhsar olursa), Harem bölgesinde kesilmek üzere iki adet kurban gönderir. Bunlardan biri farz hacci, digeri de umresi içindir. Böyle iki kurban kesilmedikçe ihramdan çikmis olmaz. Hac veya umreden engellenen bir muhrim, gönderdigi kurban ile ihramdan çiktiktan sonra ayni mevsimde hacca veya umreye imkân bulsa, alikondugu hacca veya umreye bedel hac veya umre etmesi gerekir. Bunlardan birini yapmadikça ihramdan çikmis olmaz. Çünkü bu muhrim, baslamis oldugu bir hacci veya umreyi kaçirmis olan kimse gibi sayilir. Kiran Hacca niyet etmis olan kimse, hac ile umreden engellendigi cihetle Harem bölgesinde kesilmek için kurban gönderip de ihramdan çiktiktan sonra, engeller kalktigi için Harem'e gidip umresi ile haccini yapmaya imkân kazansa, üzerine bir hac ile iki umre gerekir. Bunlardan bir hac ile bir umre kaza olarak gerekir. Çünkü bunlar ihrama girmesi ile kendisine gerekli olmustur. Diger bir umre de, bunlara ait ihramdan çikmis olmakdan dolayi gerekir. Bu farz hac ile iki umre, degisik zamanlarda yapilabilir. Yalniz umre için ihrama giren bir insan, umrenin rükünleri olan tavaf ile sa'ydan engellenecek olsa, ihramdan çikmak için Harem bölgesine bir kurban gönderir, bu umresini de ileride imkân buldugu zaman kaza eder. Bu umreye "Umretü'l-Kaza" deriz. (Imam Malik'e göre, umre yapan kimse, ihsardan dolayi kurban kesmekle ihramdan çikmis olmaz; çünkü umrenin vakti belli günler degildir, kaçirilmasindan korkulmaz.) Ihramda olan kimse hacdan engellenmekle kurban gönderip de, ondan sonra engelin kalkmasi sebebiyle hacci yapmaya imkân kazansa, hemen haccini yerine getirmeye baslar, çünkü asli yerine getirmeye imkân bulmustur. Bu durumda kurbanina daha kesilmeden yetisirse, ona sahib olur ve onu istedigi gibi kullanabilir. Çünkü onu kesme zorunlugundan kurtulmustur. Bir insan Arefe günü Arafat'da durduktan (vakfe yaptiktan) sonra, ziyaret tavafindan ve diger hac islerinden engellense, bununla muhsar olmaz. Çünkü haccini tamamlamaya imkâni vardir, kaçirilmasindan korkulmaz. Ziyaret tavafi her zaman yapilabilir. Aksine olarak Arafat'da vakfeden engellendigi halde, yalniz ziyaret tavafina muvaffak olan kimse de muhsar degildir; çünkü hacci kaçiran kimse, tavaf ile ihramdan çikmis olur. Ihsardan dolayi kurban gerekmez. Kaçirmis oldugu hacci kaza etmesi gerekir. Mikattan farz hacca veya adadigi hacca veya nafileye niyet ederek ihrama giren kimse, arefe günü zevalden sonra Bayram gününün fecrine kadar bir an bile olsa, Arafat'da bulunmazsa (vakfe yapmazsa), hac kaçirilmis olur. Artik ihramdan çikmasi için umre yapmasi ve bu hacci da gelecak yil kaza etmesi gerekir. Bu umre için de ayrica ihram gerekmez. O kaçirilan haccin ihrami buna da yeterlidir. Bu umreye baslayinca telbiyeye son verir. Bu kimse eger Kiran hacca niyet etmisse, iki defa umre yapmasi gerekir. Onun için iki defa tavaf eder ve iki defa da Safa ile Merve arasinda sa'y eder. Bunlarin birincileri, niyet edilmis olan hac ile umreye bedeldir. Ikincileri de, haccin ihramindan çikmak içindir. Bu ikinci umreye baslayip Hacer-i Esvedi selâmlamasi aninda telbiyeye son verir. Bedel (naib) olarak ihrama giren kimse, hacdan engellense, Harem'e gönderilecek olan kurbanin bedelini ödemek âmire gerekir. Çünkü âmirinin adina bu ise katlanmistir. Bundan kurtulmak için âmirinin yardimina ihtiyaci vardir. Bu durumda naib, âmirinin malindan yapmis oldugu harcamalari ödemesi gerekmez. Çünkü bu bir arizadir, naibin istegiyle olan is degildir. Fakat bir naib, hac yasaklarindan birini kendi iradesiyle yapacak olursa, gereken kurbanin bedeli kendisine ait olur. Çünkü yasak olan o isi, kendi iradesi ile yapmistir. Resulullah Efendimizin Kabrini Ziyaret Hac yolculugunda bulunanlarin Medine-i Münevvere'ye giderek Resulullah (sallallahu aleyhi ve sellem) Efendimizin Mescid-i Seriflerini ve Kabr-i Saadetlerini ziyaret etmeleri pek önemli bir görevdir. Bazi alimlerin açiklamalarina göre, önce hac görevini yerine getirmeli ve bu sebeble Yüce Allah'in bagislamasi ile günahlardan arinmali da ondan sonra Hazret-i Peygamberin ziyaretine gitmelidir. Bununla beraber Hac yapmadan önce Medine-i Münevvere'ye gidilebilir. |
Sam yolculari gibi, Mekke'ye gitmek üzere yollari Medine-i Münevvere'ye ugrayanlar için önce Peygamber Efendimizi ziyaret etmek bir görevdir. Allah'in rahmetine kavusmaya bir vesiledir. Bunu bir an önce yapmamak bir gevseklik sayilir. Bu ziyaret, namazlarin evvellerinde olan sünnetlere benzer. Bu durumda hac ve umre için ihram sonraya birakilmis olur. Mekke'ye gidilecegi zaman, Medine'liler gibi Zülhuleyfe'den ihrama girilir. Medine halkinin Mikat'i Zülhuleyfe'dir. Resulullah (sallallahu aleyhi ve sellem) efendimizin nur dolu Kabr-i Saadetlerini ziyaret, Allah rizasina kavusmanin en faziletlisi ve en sereflisidir. Nasil olmasin ki, bütün kâinat, o sani büyük peygamberin nurundan yaratilmistir. Bütün beseriyetin en büyük ve en muhtesem rehberi (öncüsü) O'dur. Bütün insanlara Yüce Allah'in hak dinini, mübarek kitabini teblig ederek onlari hakdan, faziletten ve gerçek medeniyetten haberdar eden O'dur. Hazret-i Peygamber (sallallahu aleyhi ve sellem) Efendimiz, sani yüksek bir Peygamberdir ki, onun temiz hayati, bütün isleri ve kutsal sözleri bütün insanlik âlemini hayrete düsürecek bir fazilet ve hikmet kaynagidir. O, öyle degeri yüksek bir peygamberdir ki, bütün insanligin selâmet ve mutluluguna çalisarak yeryüzünde en mutlu bir devrim meydana getirmistir. O, öyle büyük bir peygamberdir ki, saadet dolu kabrinde her an Ilâhî nurlar parildayip durmaktadir. O, öyle yüksek bir varliktir ki, onun saadet Mescidi bir güven yeri olup nurlu kabri ile mübarek minberi arasi Cennet bahçelerinden hos bir bahçedir. O, öyle yüce bir Peygamberdir ki, mübarek vücudunun topraklarina sonsuz bir seref ve üstünlük vermis oldugu pâk belde, Ilâhî vahyin son tecelli yeri olup içinde Islâmiyetin binlerce kutsal anilarini ve serefli olaylarini saklamaktadir. Artik hayat ve yasantisi kutsal olan Peygamberin seref dolu kabirlerini ziyaret etmek önemli bir görev olmaz mi? Resullullah Efendimizin serefli kabirlerini ziyaret etmenin faziletine nihayet yoktur. Bir kudsî hadis-i serifde söyle buyurulmustur: "Beni, âhirete göç edisimden sonra ziyaret eden, beni hayatimda ziyaret etmis gibi olur. Kabrimi ziyaret edene sefaatim vacibdir." Bunun için her müslüman ve özellikle hacca giden her iman sahibi, büyük bir engel karsisinda kalmadikça, muhakkak gidip Peygamber (sallallahu aleyhi ve sellem) Efendimizi ziyaret etmelidir. Bütün Peygamberlerin sonuncusu olan o büyük Peygamberin yüceligi sayesinde hak ve hakikattan haberdar olup hidayete ve mutluluga eren bir müslüman nasil olur da, mübarek Hicaz bölgesine gitmisken o kutsal Peygamberin, o essiz nimet sahibinin pâk kabrini, yüksek Mescidini ve mübarek beldesini ziyaret etmeksizin yurduna dönebilir? Üstelik bir hadis-i serifde: "Beytullah'i ziyaret edip de beni ziyaret etmeyen, bana eziyet etmis olur," buyurulmustur. Diger bir hadis-i serifin anlami da söyle: "Durumu elverisli iken beni ziyaret etmeyen bana eziyet etmis olur." |
Medine-i Münevvere'ye gideceklerin gözetmeleri gereken bazi haller vardir. Söyle ki: 1) Medine-i Münevvere'ye gidecek olan kimse, Peygamber Efendimizin kabr-i serifini ve Mescidini ziyaret niyetinde bulunmalidir. Yolda sik sik Salât ve Selâm okumali, mübarek beldeye yaklasinca yikanmali, yeni elbiselerini giymeli, yenileri yoksa yikanmislari giymeli. Bir zaruret yoksa piyade olarak edeb ve saygi ile yürümeli. O nurlu bölgeye girince de, duaya baslamali. Kâinatin Efendisi olan Peygamberin hicret ettigi, Cibrîl-i Emîn'in son Ilâhî vahyi indirmis oldugu kutsal bir beldede bulunma serefine kavustugunu düsünerek Salât ve Selâm'a devam etmelidir. 2) Medine-i Münevvere'ye girerken Besmele ile: |
"De ki: Rabbim! Beni herhangi bir yere girdirirken, dogru ve mükemmel bir girisle girdir. Beni her nereden çikarirsan dogru ve makbul bir çikarisla çikar ve bana kendi tarafindan yardimci olacak hak bir kuvvet ver," gibi bir âyet-i kerime okumali ve söylece Yüce Allah'a yalvarmalidir: |
"Rabbim! Bana rahmetinin kapilarini aç, Peygamberin sallallahu aleyhi ve sellem'in ziyaretini bana nasib et, velilerini ve sana itaat edenleri riziklandirdigin gibi... Beni bagisla, bana merhamet et; ey kendisine yalvarilanlarin en hayirlisi!" 3) Peygamber Efendimizin Mescid-i Saadetleri görülünce, tam bir tevazu ile salât ve selâmi artirmali. Mescidin içine girince, orada minber-i serifin yanindaki direk sag omuz hizasinda olmak üzere "Tahiyyetü'l-Mescid= Mescide hürmet" olarak iki rekat namaz kilmalidir. Çünkü orasi Peygamber efendimizin durduklari mutlu yerdir. Bu minber ile Kabr-i Saadet arasindaki alan, bir Cennet bahçesi demektir. Bu nimete kavusmaktan dolayi iki rekat da sükür namazi kilmali. Hatirlanan ve bilinen dualar okunmali. Kimse aleyhinde dua etmemelidir. 4) Sonra Resul-ü Ekrem Hazretlerinin Kabr-i Saadetlerine, mübarek ayaklari tarafindan gidip serefli yüzleri karsisinda üç metre kadar uzakta edeb ve huzur içinde durmalidir. O sani büyük peygamberin nurlu bakislarinin kendisine yöneldigini, selâmini alacagini, dualarini isitip "Amîn" diyecegini düsünerek söyle selâm vermeli, hayirli seyler hakkinda dua etmelidir: |
"Esselâmü aleyke eyyühennebiyyu ve Rahmetullahi ve berekatühu. Esse-lâmu aleyke ya seyyidî, ya Resulallahi, esselâmu aleyke ya Habîbellahi." Resul-ü Ekrem Efendimize teblig edilmek üzere bazi kimseler tarafindan emanet edilen selâmlar varsa, onlari da o kimseler adina Peygamber Efendimize arz etmelidir. Kabr-i Saadet önündeki duvara yaklasip el sürmekten ve yüksek sesle dua etmekten sakinmalidir. Çünkü bunlar hürmete aykiridir. 5) Bu ziyaretçi bir metre yürüyerek Ebû Bekir El-Siddik (radiyallahu anh)'in mübarek baslari karsisinda durmali. Söylece selâm ve hürmetlerini sunmali: |
"Esselâmu aleyke ya halifete Resulillahi. Esselâmu aleyke ya sahibe Resulillahi ve enîsihi ilgari ve refikihi fil-esfari ve emînihi alel'esrari cezakellahu tealâ hayren." "Sana selâm olsun, ey Resülüllah'in halifesi! Sana selâm olsun, ey Resulüllah'in arkadasi, magarada da dostu, seferlerde yoldasi, gizli islerde sirdasi, Yüce Allah sana hayirli mükâfatlar versin." Sonra bir metre daha yürüyerek Ömerü'l-Faruk (radiyallahu tealâ anh)'in mübarek baslari karsisinda durmali. Söylece selâm ve hürmetlerini arzedip dua etmelidir: |
"Esselâmu aleyke ya emîrel-müminin, ya nasire'l-müslimin. Esselâmualeyke ya müsettite semlil-müsrikîn. Cezakellahu Tealâ anna hayrel cezai." "Sana selâm olsun, ey müminlerin emiri, ey müslümanlarin yardimcisi! Sana selam olsun. Ey müsriklerin toplulugunu dagitip perisan eden! Bizlere olan iyiliklerinden dolayi Yüce Allah sana hayirli mükafatlar versin. " Bundan sonra yine dönüp Resul-ü Ekrem Hazretlerinin mübarek huzurlari karsisinda bir miktar daha salât ve selâmda bulunmalidir. 6) Bundan sonra da ashab-i kiramdan Ebû Lübabe (radiyallahu tealâ anh) Hazretlerine nisbet edilen ve Kabr-i Saadetle minber-i serif arasinda bulunan diregin yanina gelerek kerahet vakti disinda diledigi kadar nafile namaz kilmali, tevbe ederek Yüce Allah'dan dileklerde bulunmali. Rivayet edildigine göre, Ebû Lübabe (radiyallahu anh) Hazretleri Tebük savasina katilmamis. Bundan dolayi pisman olup tevbesinin kabul edilisi zamanina kadar kalmak üzere kendisini bu direge baglamisti: Tevbesinin kabul edildigi müjdesi üzerine bundan kurtulmustu. 7) Ziyaretçi bundan sonra Mescid-i Saadet'de "üstüvane-i Hannane" denilen diregin yanina varmali, orada da namaz kilarak salât-selâm etmeli. Resul-ü Ekrem Efendimiz, Mescid-i Saadet'de daha minber yapilmadan mihrab civarinda bulunan hurma agacindan bir direge dayanarak hutbelerini okurlardi. Hicretin sekizinci yilinda minber yapilinca hutbelerini bu mimberden söylemeye baslamisti. Hazret-i Peygamberin o direkten ayrilisindan dolayi bu mübarek direk bir mucize olarak inilti yapmakla Hazret-i Peygamber Efendimiz minberden inerek onu kucaklamis ve sükûnete kavusturmustu. Halen onun bir nisani olan bu direk, Hazret-i Peygamberin emri ile minberin altina gömülmüstür. 8) Ziyaretçi, bundan sonra da Bâki mezarligina gitmeli. Fatimetüzzehra (radiyallahu anha) validemizin mescidinde namaz kilmalidir. Bu mezarliktaki mübarek sehidlerin ve Islâm mücahidlerinin, birçok Ashab-i Kiramin kabirlerini ziyaret etmeli, özellikle orada gömülü bulunan Hazret-i Abbas'in, Hazret-i Osman'in, Peygamberin pâk zevceleri validelerimizin ve muhterem mahdumu Hazret-i Ibrahim'in Hazret-i Hasan ile Zeyn-el Abidin ve Muhammed Bakir ile Cafer-i Sadik Hazretlerinin kabirlerini ziyaret edip onlarin fazilet ve çalismalarini düsünmeli, onlarin güzel çalismalarina ve iyi ahlâklarina kavusma dileginde bulunmalidir. Peygamber Efendimizin halasi ve Zübeyr Ibni Avvam'in annesi Hazret-i Safiyye ile Hazret-i Ali'nin annesinin kabirleri de Bâki kabristani yanindadir. 9) Bundan sonra Uhud Dagi tarafina giderek Sehidlerin Efendisi Hazret-i Hamza (radiyallahu tealâ anh) ile diger Uhud sehidlerinin mübarek kabirlerini ziyaret etmeli. Ondan sonra cumartesi günü Kuba Mescidine gidip iki rekat namaz kilmali. Kapisinin yaninda bulunan Eris kuyusunun suyundan içmelidir. Daha sonra da Sel daginin bir parçasi üzerinde bulunan Mescid-i Fethi ziyaret etmelidir. Resul-ü Ekrem Efendimiz her cumartesi günü Kuba Mescidine giderdi. Bu mübarek mescidin ilk taslarini önce Peygamber Efendimiz, sonra Hazret-i Siddik, sonra Hazret-i Ömer, sonra Hazret-i Osman koymustur. Peygamber Efendimizin mübarek yüzükleri Hazret-i Osman'in elinden hilâfeti sirasinda bu "Eris" kuyusuna düsmüs ve bir daha bulunamamisti.
Sonuç Bir hac yolcusu Medine-i Münevvere'de bulundukça buradaki mukaddes makamlari ziyaret etmeli. Özellikle Mescid-i Resul'e devam etmeli, orada namazlarini kilmalidir. Resul-ü Ekremin Kabr-i Saadetlerini ziyaret etmeyi büyük bir nimet ve ganimet bilmelidir. Hazret-i Peygamber Efendimizin komsularina bir seyler ikram etmeli. Mekke-i Mükerreme'ye veya memleketine gidecegi zaman Hazret-i Peygamberin mescidinde iki rekat namaz kilarak veda etmeli. Diledigi hayirla dualarda bulunarak tekrar tekrar salât ve selâm okuyarak hürmetlerini arzetmeye çalismalidir: Bunlari yapmak müstahab, güzel görülmüstür. Feyiz ve yardimina nihayet bulunmayan Allah Tealâ Hazretlerinden niyaz ederiz ki, bu ziyaret serefine bizleri de kavustursun, amîn... Kaynak:Yusuf Kerimoğlu Emanet ve Ehliyet adlı kitabı. |
CENNET-ÜL BAKİ KABRİSTANLIĞI KROKİSİ |